sohbet odalarıdini sohbetleromegle tvtürk sohbetdini sohbetcinsel sohbetçanakkale psikologtıkanıklık açmagaleri yetki belgesi nasıl alınıryalama taşıbets10 girişdeneme bonusu veren sitelerdeneme bonusudeneme bonusu veren sitelerdeneme bonusu
Elazığ
26 Aralık, 2024, Perşembe
  • DOLAR
    34.06
  • EURO
    37.74
  • ALTIN
    2730.4
  • BIST
    9833.22
  • BTC
    57646.840$

TESLİMİYET VE TEVEKKÜL

13 Mart 2023, Pazartesi 16:49

          Zulüm bile bile haksızlık yapmaktır. İnsana, hayvana, doğaya, duyguya yapılan işkence zulümdendir. İnsana vurmak da bu haldendir, onu anlamamak da. Yaralı hayvana duyarsızlık da zülümdür, doğayı korumamak da… Hakka girmek ise en büyük zulümdür. Boynuzsuz koyunun boynuzlu koyundan hak talep edeceği gün var, bunu düşünmeden, hayat denen bu geçici sahne üzerinde ne çok odun atıyoruz sırtımıza, kendi ateşimize yakıt biriktiriyoruz günbegün.

 

        Zulüm ve haksızlık yapanlar, dünyada, bu zulümlerine yardımcı olan bir takım bayağı kişiler bulabilirler. Zulümlerini de belli bir süre devam ettirmeleri mümkün olabilir. Fakat zulüm ebedi olmaz. Zalimler, yaptıkları zulüm ve haksızlıkların cezasını Allah’ın huzurunda mutlaka görürler. Bu cezaya bazı kere dünyada da çarpıtıldıkları olur. Onların bu hali başkalarına ibret olmaları içindir. Ahirette, hesabın görüleceği günde, zalimlerin ne bir dostu, ne de Allah’ın huzurunda kendilerine şefaatçi olacak bir yardımcısı bulunacaktır. Zalimle dost olmak ve zulmüne göz yummak da zulümdür.

       Hadis-i şerifte buyrulur:

       “Cihadın en faziletlisi, zalim sultanın karşısında hakkı ve adaleti söylemektir.” ( Ebu Davud, Melahim, 17, Tırmizi, Fiten, 13)

 

      Peki, tekrarı olmayacak bu imtihan içerisinde zulümlere karşı nasıl durmalı? Tevekkül ve teslimiyet bu noktada dayanılacak sırt, yaslanacak omuz gibidir. Tevekkül, işi bütün işlerin sahibine havale etmek, O’na bel bağlamak, dayanıp güvenmek, bir sıkıntıyla karşılaştığında onu Allah’a isyan sayılacak bir şeyle savmaya çalışmamaktır. Gerçek bir mahkeme vardır diyor, üstelik o mahkemede hâkimin kendisi şahittir. Böylelikle tevekkül ile aslında işi gerçek sahibine zaten havale etmiş oluyoruz. Her şeyin sahibi Yüce Yaratanın eşsiz varlığı burada yine kendini kış mevsiminde açan kardelen çiçeği gibi, çölde kum tanelerinin yağmura kavuşması gibi eşsiz güzellikleriyle göstermektedir. Şükürler olsun. Bu geçici dünyanın zaman dilimi içerisinde ne yapmalı peki? Zor durumdaki bir insanın, meşru ölçüler içerisinde başkasından yardım talebinde bulunması bu geçici dünya içinde tevekkül sınırlarını aşmaz. Büyük mahkemeden önce küçük mahkemeler kurulur, bu tartıp ölçmede bile öncelik yine tevekkül ve teslimiyettedir.

 

     teslimiyet, İslam kelimesi ile aynı köktendir. Bu sebeple İslam’ı hakkıyla yaşayabilmek ve hakiki kullukta bulunabilmek, ancak teslimiyet ile mümkündür. Çünkü Allah, kulunun kendisinden başkasına ram olmasından hoşlanmaz. Teslimiyet, muhabbete dayalı bir itaat işidir. Bu itaat ve teslimiyet bereketiyle İbrahim –aleyhisselam-‘a, canı, malı ve evladı, yüce Rabbinin yolunda hiçbir engel teşkil edemedi. Buna karşılık da hac ibadeti, O’nun Rabbine tevekkül ve teslimiyetinin kıyamete kadar devam edecek en güzel sembolü oldu. Çünkü İbrahim –aleyhisselam-‘ın dili kalbine tercüman olarak daima: 

“… Ben Âlemlerin Rabbi ’ne teslim oldum!” ( el-Bakara, 131) demekteydi.

     Şu fani âlemi kuşatan bin bir elem, keder ve çilelerin tesiri ve nefsani aldanışların kesafeti, ancak Hakk’a rıza ve teslimiyet neticesinde azalmaya başlar. İbrahim Hakkı Erzurumi Hazretleri ne güzel söyler:

 

      “Sen Hakk’a tevekkül kıl, teslim ol da rahat bul. Her işine razı ol, Mevla görelim neyler, neylerse güzel eyler!”

        Peygamberimiz Hazreti Muhammed (sav) de bir hadisinde, (rivayete göre,) “Sizlerden herhangi biri düşmanla karşılaşma, belâ, sıkıntı, keder, elem gibi olayda ‘Hasbünallahü ve ni’mel Vekîl’ duâsını okusun! Allah, içinde bulunduğunuz bu durumdan sizi uzaklaştıracaktır” buyurmuştur. 

        Mademki dünya hayatı biz insanoğlunun eğitim süreci ve tüm zorluklar da imtihan için yaratıldı, bize düşen, karşılaştığımız zorlukların bizim için birer arınma sebebi olduğu bilinciyle hareket ederek mutlu olmaktır. Mevlâna’nın güzel ifadesiyle, sopayla kilime vurmaktan gaye, tozunu almaktır. Tevekkülün özü, kişinin kendini her durumda Allah’ın takdirine teslim ederek O’ndan gelene rızâ göstermesi değil midir?

       Sabah aç uyanan kuşları akşam evine tok gönderen, rızkımızın kefili olan Allah’a tevekkül etmek varken, maddiyatın mânâya tercih edilmesi ve bunun netîcesinde mânevî değerlerin arka sıralara itilmesi, mutluluğun bir kelebeğin ömrü kadar kısa olmasının yegâne sebebidir. Mutluluk için endişeyi tevekküle, tatminsizliği hamda dönüştüren kodlar lâzım biz insanoğluna. Bu kodlar, hayatın anlamında ve dünyaya geliş nedenimizde saklı. Bunu idrak ettiğimiz vakit yakaladığımız huzur ve ferahlık, mutluluğun ta kendisidir!

       Kötü işler yapan, tuzak kuran ve kendini pak gösterdiklerine emin olanlar, Allah’ın yarattıklarını görmüyorlar mı? Gökte ve yerde yaratılanlar, boyun eğmiş O’nun kudretine saygıyla eğilmişken, iğrenç işlerle uğraşanlar, rahmet ve bereket sahibinin her şeyi görüp bildiğini akıl edemeyecek kadar bedbaht hale gelmişlerdir.

     Sonuç olarak, Rabbimizin güç ve kudretinin sonsuzluğunun farkına vararak buyruklarına teslim olmak, gerçek mutluluğa giden yoldur. Zaman zaman “mutluluğun formülü” başlığı altında paylaşımlara denk gelmişliğimiz vardır. Mutluluğun belli bir çerçevesi yoktur ve değişkendir. Herkes kendi baktığı pencereye, içinde bulunduğu duruma, yaşadığı hayata ve meşrebine göre tanımını yapar mutluluğun. Ancak ortak paydada asıl mutluluk Allah’ a karşı duyduğumuz teslimiyet ve tevekkül ile ilgilidir.  İstediğiniz her şeyi elde edebilirsiniz, geçici mutluluk verir bu sadece. Asıl mutluluk ve zenginlik inanç hazinesine ve beraberinde teslimiyete ve tevekküle erişebilmektir.

      Salih kullardan olabilme ümidiyle…

 

Yorum Yazın

E-posta hesabınız sitede yayımlanmayacaktır. Gerekli alanlar ile işaretlenmişdir.

Facebook Yorum