Elazığ
05 Mayıs, 2024, Pazar
  • DOLAR
    32.34
  • EURO
    34.87
  • ALTIN
    2393.5
  • BIST
    10276.88
  • BTC
    64309.926$

     ÖYLE YA…

10 Temmuz 2023, Pazartesi 14:12

                                                   

          “Tek korkum, yarın ölebilirim, kendimi tanıyamadan” der Sadık Hidayet.

            Bu hayatta kimseye hiçbir şeyi tam olarak anlatamayacağını anlamıştı zahar. Biri için ölüm kalım meselesi olan diğerinin gözünde toz belki de tuz kadardı. Çevresindeki mezarlara baktı ve iyi ki ölüyorlar dedi içinden. İnsanoğlunun hak ettiği için öldüğüne o gün inandı. Ölene kadar da başka bir şeye inanmadı.

         Öyle ya bunca kötülüğün sebebi ne tabiattı ne de Yaradan. Hani derler ya hiçbir bebek doğduğunda kötü değildi diye. İnsanı etkileyen, sarıp sarmalayan çevre miydi sadece? Kalıtım yok muydu hani? Biz öyle öğrenmedik mi? Yeni doğan bebek annenin babanın özü değil miydi, sonra çevre ile şekillenmedi mi?

       Öyle ya bunca kötülüğün sebebi neydi? Bu hayal kırıklıklarımıza neden olan insanların bu hali neydi? İnsanlar neden bu kadar kötüydü? Sıfır – altı yaş arası çocuk ne yaşarsa hayatı onunla şekillenirmiş diyor bilim adamları. Bu insanlar henüz o yaşlarda ne yaşadılar da bu kadar kötü oldular? Sosyal yaşam ile anne babadan ne gördüler de bu hale geldiler? Zekiliği insan kullanmak zannetmeyi, aldatmanın öç almak olduğunu, yalan dolu bir hayatın güçlü olmak olduğunu nerden öğrenebildiler? Siz saygılı bir ailede yetişen çocuktan küfür ettiğini duydunuz mu ya da helal – haram bilen bir anne babanın evladının boğazından hak etmediği lokma geçirdiğini gördünüz mü?

   Ne yaşadı bu insanlar, nasıl bu hale geldiler? Bu kadar önemli miydi yediğin içtiğin, bu kadar lüzumlu muydu uğruna vazgeçtiklerin?

  Bazen bir ağacın altında oturuyorum, öyle bakıyorum, ya tarlaya ya suya… Hayal kırıklığı ne zor şey. İnandığın, dağlara bakıyorsun, yüce yüce… Doruklara sevdalanmışsın. Sonra anlıyorsun ki tepe bile değilmiş, düzlük olsa üstünden geçer gidersin. Öyle ya çukuru nasıl da dağ gibi görür insan? Öyle mi kör olur gözler? Öyle mi aldatır insan kendini, inanmak istediğine?

    Nefes almak, ah nefes almak güç gelir insana. Ne zaman ki hayalin yıkılır, nefes almak kalbini acıtır, bela gibi gelir insana, içini dağlar ah o dağlar. Ah o yüce dağlar, üzerine türküler yakılmış sıra sıra dağlar… Ne çok sevdalı çobanın ağıtını duymuştur o dağlar… Toz duman oluveren o dağlar…

  “Ölüm olsaydı ayrılık olmasaydı” diyor bir türküde. Hayal kırıklığı da ayrılıktan. Öyle ya; ölüm olsaydı hayal kırıklığı olmasaydı. Ne de güzel gösteriyor gerçeği dua edince Yaradan.

       Nasıl bu hale geldi bu insanlar? Bunca riya, bunca sahtelik, bunca teşkilatlanma, birinizin de mi kalbinde merhamet mertlik yeşermedi, birinizin de mi kalbi pembe beyaz çiçeklenmedi? Öyle ya o Muhammed ki sizin de peygamberiniz değil miydi? O Fatima, Esma, Sümeyye de sizin kardeşleriniz değil miydi? İçtiğiniz suya yılan mı girdi? Yediğiniz lokmayı ejderha mı ısırdı? Mayalanmış sütünüze menfaat mi çalındı?

   Ya ölüm olmasaydı, bunca kötülük birikseydi giderek? Toprak sen ne yücesin! Su temizleyemiyor ne kalpleri ne akılları, toprak alıveriyor bağrına, haydi diyor temizlenme vakti. Bütün kötülükler merhem oluyor toprağın koynunda, karıncalar dost sonra. Şeytan ruhlarınıza, değil karınca, yılanlar arkadaş oluyor ardınca. Toprak ana ne çok yemiş verdi değil mi insana? Sonra alma vakti geldi mi, temizliyor tüm kötü ruhları, ne kalıyor ki geriye, şöyle dönüp bir baksana?

      Öyle ya bunca kötülüğün sebebi neydi? Bir insan nasıl bu hale gelebilirdi? Çocukların kalplerine ne ektiğinize iyi bakın, yanlarında ne konuştuğunuza, ne içtiğinize, kim hakkında ne beslediğinize iyi bakın. Çocuklar gizli kamera gibi kaydederler. Tarlaya arpa ekip, buğday biçeni gördünüz mü? Kalplerinize iyi bakın. Menfaat yerine merhameti, yalan yerine adaleti, haram yerine helali ekin. Öyle ya bunca kötülük tohumlarını aramıza kim serpti? Bu katı katı yürekler hangi demirci dükkânında işlendi? Bu sevgiler, aşklar, sevdalar hangi maddiyatın eşiğinden çevrildi?

   Ne acı şey hayal kırıklığı, gözünün önünde duran dağ gibi silüet, yıllar geçiyor, ayağın takılıyor bir bakıyorsun koca bir boşluk… Söylenenler de doğru çıktıysa ne zor şey, heyhat ki eyvah ayvah…

   Ölüm zor şey, en yakınını kaybedince anlıyor insan. Biri için sahtekârlık, namertlik ölümdür. Diğeri için gündelik iş, sıradan her şey.

   Çevremdeki mezarlara bakıyorum şimdi dağlar yerine. İyi ki ölüyorlar diyorum içimden. İnsanoğlunun hak ettiği için öldüğüne inandım ben de. Ölene kadar da başka bir şeye inanmayacağım.  Ölüm dediğim yalnız toprağa girmek değil. Ölmeden ölenler de var elbet.

        Öyle ya; namertliği, menfaati, sahtekârlığı, kini, arsızlığı, hayasızlığı, çirkin kalpleri başka ne durdurabilirdi? Biz mi kendimizi tanıyamadık?  Öyle ya bizim evlerimizde insanlar hiç kandırılmadı, edep ve mertlik kupaları koleksiyonumuzun başyapıtlarıydı.

    Bağrına öyle güzel insanları da alan toprak ana, iyi ki ölüm var, ölüm haktır kötü insanlara. Öyle kötü insanlar toprağa ayak bassa ne ola? Hiç düşünmez misin bugün bu olursa, yarın senin halin ne ola? İyi ki ölüm var, temizlik size de uğraya!

   Yolumuz güzel kalpli, toprağı kirletmeyen mert insanlarla dola! Hayır ola, hayrola!

 

 

 

  

 

Yorum Yazın

E-posta hesabınız sitede yayımlanmayacaktır. Gerekli alanlar ile işaretlenmişdir.