sohbet odalarıdini sohbetleromegle tvtürk sohbetdini sohbetcinsel sohbetçanakkale psikologtıkanıklık açmagaleri yetki belgesi nasıl alınıryalama taşıbets10 girişdeneme bonusu veren sitelerdeneme bonusudeneme bonusu veren sitelerdeneme bonusu
Elazığ
26 Aralık, 2024, Perşembe
  • DOLAR
    34.06
  • EURO
    37.74
  • ALTIN
    2730.4
  • BIST
    9833.22
  • BTC
    57646.840$

KALPTEN SEVGİLERİMLE

24 Haziran 2024, Pazartesi 12:33

                             KALPTEN SEVGİLERİMLE

 

--Bir kalp en çok ne kadar yük kaldırabilir?

--Kalp inanılmaz bir organ. Çok yük kaldırabilir. Acıyı da üzüntüyü de stresi de her şeyi kaldırabilir.   (Bingür Sönmez)

Kalp neden bir tanedir, neden çoğu organımız iki tanedir? İki gözümüz var daha iyi görebilmek için, iki burun deliğimiz var daha iyi nefes alalım diye. İki kulağımız var, iki akciğerimiz var, iki böbreğimiz var ama bir tane kalbimiz var. Allah bu kadar önemli olanı niye tek yaratmış?  Tek yaratmamış aslında, bir tanesini de karşı cinse vermiş, gidip onu arayıp bulun diye.

Sevdiğiniz bir insana neden sarılırsınız? Herhangi bir insana el sallayabilirsiniz, elini sıkabilirsiniz, merhaba diyebilirsiniz ama sarılmak bir enerjidir. Yani birine sarılmak için karşıdan da bir şey beklersiniz, sarılırsınız. Sağ taraf boştur, sarıldığınız zaman sağ tarafı doldurmuş olursunuz. Onun için kalp de çifttir; size dizayn edilmiş olan kalbi bulursanız o vakit dünyanın en mutlu insanı olursunuz.

Mantığı ile hareket edebilen insanlara da özenmiyor değilim aslında. Ama duyguların hapsinde olan bir insan için akılla bir ömür sürmek zor iştir işte. Sanırım kalpte de akılda da ölçülü olmak en iyi yol. Tabi bunu başarabilen için ne ala! Ben her ne olursa olsun sevginin merhametin kalpten, mertliğin cesaretin yürekten geldiğine inandığım için olsa gerek, terazim hep kalbe, hissiyata doğru eğilmiştir.

John Izzo’nun kitabından devam etmek isterim:

“Kendimize dürüst olmak için soracağımız 3 sorudan ilki” diye bahseder:

• Kalbimin sesini dinliyor muyum?

Kalbimizin sesini duymakta çok zorlandığımızdan bahsediyor, neslin genel olarak böyle bir problemi var ve bu yüzdendir ki verdikleri kararlar hayata dair hep maddiyat üzerine oluveriyor. Bunu kendi tecrübemden de çok iyi biliyorum. Kime sorsak güzel renk yerine gri peşinde, emek yerine nerden köşeyi çabuk dönerim sorunsalı üzerine kafa yormakta.

Kalbi ne diyor diye duymak için sessizliğe bürünen insanlar görüyorum, hatta eliyle yoklayanlar çok oluyor. Bazen duygu eksikliği de fukaralıktan oluyor herhalde;  üzülememe, hissizlik, duyarsızlık gibi duyguların çokluğu bu garibanlıktan olsa gerek.

Taş mı kesildi kalpleri acaba diye üzüldüğüm anlar oluyor insanları tanıdıkça. Çünkü sesini duysak bile tam tersini yaptığımız, duymazdan geldiğimiz kalplerimiz günbegün sadece organ kalma halini aldı.

Kalbimizin sesini kısarak, duymayarak, onu yok sayarak küstürüyoruz aslında. Çare nedir peki, insan nasıl hislerini kazanabilir? Kalbin taş kesildiyse, artık sesini duymuyorsan eğer, şifası kendine şefkat göstermekte saklı.

İnsan olduğunu, hata yaptığını ve hatalarla dolu kendini sevdiğini, artık daha fazla sevgiyi seçeceğini ve kalbinin sesini dinleyeceğini kendine hatırlatmalı insan. Şefkatli oldukça kalbimiz yumuşayacak, sesi yine çıkacak.

Hayatta en değer verdiğimiz erdemin ne olduğunu düşünmeli önce. Merhamet mi, şefkat mi, adalet mi, sevgi mi? Bakın buna benzer sözcüklerin hemen hemen hepsi kalple ilgili.

Kalbinin sesini dinle, onun söylediği yoldan git ki bu dünyada bir farklılık yaratabilesin. Ben sadece aklımla hareket ederim diyenlere sözüm: Kalbin frekansı beyin dalgalarından beş bin kat daha güçlü. Ne istersen kalbinle iste, zaten gerçek olan onlar olur.

Dünya’da öğreneceğimiz en büyük derslerden birinin kalbimizin dediğini yapmak olduğunu düşünüyorum. Bu gerçek bir cesaret ve yok oluş ister. Yok olmadıkça da, var olamayacağız.

Sadece kalbimin sesini dinleyerek yaşadığım bir hayat nasıl olurdu diye hayal kurduğum çok olur. Bunun doğruluğunu da tartışmayacağım elbette. Keza tekrar söylemekte fayda buluyorum; her şeyin ölçülü olması gerektiği konusunda katiyim. Ama benim aklıma hep kuşlar, çiçekler, güneşli bir gün, gülen insanlar gelir. Yenik düşüyorum sanata, doğaya, şiirlere, mısralara, toprağa, suya, yaprağa… Bunlarla iç içe olanın akılla işi çok olur mu? Kalpten duygu gelmez ise mısralar ahenkli dökülür mü hiç!

Öyle sihirli ki kalp, beynin gözle göremediğini görür. Kalp ile gördüğünüzde hiçbir sınır yoktur. Gözlerinizi kapadığınızda “kalp gözü” devreye girer ve istediğiniz her yeri görmeye başlarsınız. Örneğin gözünüzün önüne gözlerinizi açmadan ilkokul yıllarındaki sıranızı getirebilirsiniz veya kulağınızda çocukken en sevdiğiniz şarkıyı duyabilirsiniz, hiç kulağınızı çalıştırmadan.  Dilinizi kullanmadan kalbinizle Allah diyebilirsiniz, burnunuzu devreye sokmadan kalbinizle bir gülü koklayabilirsiniz. Bunların hiçbirinin sınırı yoktur...  İşte tüm bunları yapabilen, kalptir. İnsan nefsani olarak sınırlıdır, ruhani olarak sınırsızdır ve ne acıdır ki bize sınırlı olanlar öğretilmiştir...

 

Bir düşünün; lütfen;bütün peygamberler kör insanlarla savaşmıştır; hepsinin gözleri görmekteydi.Bütün peygamberler sağır insanlarla mücadele etmiştir; hepsinin kulakları duymaktaydı.Onlar beyinleri ikna olmasına rağmen, kalplerinin önünü kapattıkları için ikna olmayı reddetmiş kişilerdi.

 

Mutlaka fark etmişsinizdir; salavat getirdiğimizde elimizi kalbimizin üzerine koyarız. Çünkü O’nu kalbimizle düşünüp anmakta, zikretmekte ve akletmekteyiz. Dolayısıyla önce şunu idrak etmemiz lazımdır: Kararı veren kalbimizdir, kalp ile hemhâl olmak, onunla muhatap olmak gerekir. Fiziksel hayatta Kâbe’ye dönüyorsak bedenimizde de kalbimize dönmemiz gerekir.

 

Allah u Teâlâ, Kur’an-ı Kerim’de sürekli “akletmek”ten bahseder. Peki, belli bir kapasitesi olan ve gördüğü sadece bizim gördüğümüzden, duyduğu sadece bizim duyduğumuzdan şekillenen beyin, bütün bir dünyayı nasıl akıl edip düşünebilir?

 

Akıl kadar kalp de Kur’ân’da çokça geçmekte (Hâttâ Kur’ân-ı Kerim’de kalp kelimesi 135 kez, akıl kelimesi ise 49 kez geçer). Peygamber Efendimiz Aleyhisselâtu Vesselâm, “Bir kişinin kalbini kırmak, yetmiş defa Kâbe’yi yıkmaktan daha kötüdür” diye buyurmuştur. Öyleyse dünyanın kalbi Kâbe ise bizim bedenimizin merkezi ve Kâbe’si de kalbimizdir.  Kalp akletmediği sürece beyin akletmez.

 

O halde kalbi kalbimize denk, merhameti adaleti sevgimize denk, hıyanetten menfaatten uzak kalplere erişmek olmalı yolumuz. Beyni yönlendiren de hislerimiz, sanki kalbimiz temiz olsa aklımıza gelenler de billur berrak olacak gibi.

 

Her ne kadar devir o devir değil dediğinizi duyar gibi olsam da inadımda devam edeceğim. Kalp insanı olmanın, hissiyat olarak gerekli olduğu, yaşam içerisinde bizden beklenenin duygusal yaklaşımlar olduğunu görüyorum. Eskiye duyulan özlemin, ah nerde o günler diye başlayan sohbetlerin neyin yokluğundan meydana geldiğini hepimiz biliyoruz değil mi? Taş kesilen kalplerden… Merhametsizlikten ve de adaletsizlikten…

 

Aklı aklınıza, kalbi kalbinize eş güzel insanlarla, duygudaşlarla hemhal olmanız dileği ile…

 

Kalpten sevgilerimle…

 

 

 

 

 

 

 

Yorum Yazın

E-posta hesabınız sitede yayımlanmayacaktır. Gerekli alanlar ile işaretlenmişdir.

Facebook Yorum