İsrail Bize Saldırır Mı?
09 Ekim 2024, Çarşamba 21:26Delidir ne yapsa yeridir diyerek yazmaya başlayalım. Cumhurbaşkanımızın TBMM yeni dönem açılış konuşmasındaki bir tespiti her kafadan bir sesin çıkmasına yol açtı.
‘’İsrail’in nihai hedefi Ülkemiz topraklarıdır’’ Millet olarak kelimelerin, kavramların ve siyasilerden sadır olan sözlerin üzerinde tepinmeyi çok seviyoruz. Cumhurbaşkanımızın bu tespit ve öngörüsü sonrası, Muhalif cephe birdenbire kahraman kesildi, ‘’İsrail kim ki bizim topraklarımızda gözü olsun’’ ‘’Geleceği varsa göreceği de var’’ ‘’Gelirse eğer bir kaşık suda boğarız Vallahi’’ ‘’Bizi Araplara mı benzettiler, biz Türk’üz, Türk’’ Benzeri sözler, Vallahi ben bile gaza geldim, neredeyse çarıkları çekip İsrail’e kelle kesmeye gidecektim. Yandaş cenah bu sözlerden pek bir şey çıkaramamış olacak ki ‘’Dik dur eğilme bu millet seninle’’ demeyi tercih etti.
Birkaç askeri stratejist ve bölgeyi bilen dışişleri mensubunun akıllı yorumları da olmazsa 85 milyon, Reis bu çıkışı niye yaptı diye meraktan çatlayacaktı. Cumhurbaşkanımız bu kısa cümle ile malumu ilam etti, malumu ilam etmek pek marifet sayılmaz ama bu ilam cesur bir marifet oldu. Bölgemiz her ne kadar JEOPOLİTİK ve EKOPOLİTİK planların yürürlüğe sokulduğu bir bölge olsa da bu planlar tuzaklarla dolu TEOPOLİTİK stratejiler ile uygulanır. Çok fazla geriye gitmeden Reisin ne demek istediğini anlamaya çalışalım. Yıl 1991, bölge sivil ifade ile yumuşatılmaya başlandı, askeri deyim ile bölgeye şekil verilmeye başlanıldı. İlk adım olarak Irak hedef alındı, Irak devlet olmaktan çıkarıldı, kabile devletçikler şeklinde yeniden yapılandırıldı. Sonrası Arap Baharı ile Libya ve Suriye Irak ile aynı akıbeti yaşadı, Mısır her ne kadar bütünlüğünü muhafaza etse de güçsüzleştirildi.
İran rejimi içten içe işgal edildi, Rejim muhalifleri güçlendirildi, Rejime destek en zayıf dönemini yaşamaya başladı İsrail, ABD, Almanya ve İngiltere istihbarat örgütleri İran da cirit atmaya başladı, Cumhurbaşkanını ve Devlet başkanı seviyesindeki konuklarını bile koruyamaz hale getirildi. Suudi Arabistan, Kuveyt, Katar gibi petrol şeyhlikleri yıllar öncesinden ABD eyaletlerine dönüştürüldü.
Yemen gibi her şartta savaşmayı marifet sayan küçücük bir ülke ve Filistin gibi yılların isyankâr ve mazlum Ülkesi ise İsrail’in işgal ve katliamlarına gerekçe hazırlayan saldırıları yapmasına zemin hazırlayacak şekilde manipüle edilecek hale sokuldu. Lübnan ise Filistin’den pek farklı değildir, bu Ülke aynı zamanda Orta Doğunun küçük bir minyatürüdür, her türden vekâlet savaşçısının işgalinde olan bu Ülke İran destekli Hizbullah’ın paralel Devlet olduğu bir Ülkedir. Bölge etnik, dini ve mezhebi olarak çeşitlilik arz eden bir bölgedir, bu çeşitlilik bölge ülkeleri için bir risk olarak ortaya çıkarken bölgede çıkar hesapları yapan ülkelerin işini kolaylaştırır. Bölgedeki mezhebi bölünmeler iç çatışmaları ve düşmanlıkları da birlikte getirir, Şii blok Sünni blokla dost değildir, Sünni blok Vehabiler ile kavgalıdır, Selefiler Haricileri İslam dan bile saymaz. Bu mezhep farklılıkları iç çatışmaları birlikte getirirken, Batının TEOPOLİTİK planlarını kolaylaştırır. ‘’İsrail’in Nihai Hedefi Ülkemiz Topraklarıdır’’ Reis bu kısa cümle ile, yukarıda özetlediğim genel durum dışında, daha fazla ayrıntı ve istihbarat bilgisine sahip olarak, yapması gereken bir tespiti yapıp geleceğe dair bir projeksiyon tutmuştur. İsrail nihai hedefte Türkiye’ye nasıl saldıracak sorusu herkesin merak ettiği bir meseledir.
Türkiye güç, donanım, istihbarat, savaş tecrübesi, teknoloji kullanma yetenek ve becerisi ile bölgenin birinci ordusudur, Türkiye aynı zamanda bir NATO ülkesidir. İsrail ise yabana atılamayacak bir silah gücüne sahiptir, bu silah gücü ABD tarafından sürekli takviye edilmektedir, ayrıca ABD-İngiltere-Almanya gibi ülkelerin her konuda istihbarat desteği verdiği bir Ülke konumundadır. Buna rağmen İsrail, İsrail olarak Türkiye’ye saldıramaz! Saldıramaz ama bölge yıllardır şekil verilerek İsrail’in her türlü askeri müdahalesini mümkün hale getirmiştir. Bugün Gazze, Lübnan, Suriye ve İran da İsrail’in yaptığı operasyonlar bu gerçeğin somut bir örneğidir.
İsrail yönünü Kuzeye çevirip yakıp yıkarak ilerleyip sınırımıza kadar dayanması belki uzun sürmeyecektir ama sınırımızdan bir karış içeri girmesi mümkün olamayacaktır. İsrail PKK-PYD gibi vekalet savaşçıları ile bir saldırı planlayıp, içeride ise iç karışıklıklar ve ayaklanmalar çıkarıp amacına ulaşma yolunu seçecektir. ‘’İsrail’in Nihai Hedefi Bizim Topraklarımızdır’’ tespitinin gizli öznesi bu tehlikedir.
Günümüz Türkiye’si; Türkiye NATO ve ABD ile stratejik birliktelik sağlayarak Ülkesini alabildiğince zayıflatmış, askeri olarak bağımlı bir ülke olması yanında özellikle ABD istihbarat örgütleri ve MOSSAD ile çalışarak tabiri caiz ise en mahrem sırlarını bile bu ülkelerin eline gönüllü olarak teslim etmiştir, 15 Temmuz hain FETÖ ayaklanması öncesine kadar Ülkemizin durumu bir yarı sömürge Ülke görünümünde iken bugün O eski Türkiye'den eser kalmamıştır. 15 Temmuz GLADYO ayaklanması başta Ak Parti iktidarı olmak üzere aklıselim herkesin aklını başına getirmiştir. Devlet aklı yeniden binlerce yıllık Devlet aklına geri dönmüş, Devlet baştan sona kısa sürede yeniden yapılandırılmıştır. Savunma sanayi hızla millileştirilmeye başlanmış, İstihbarat örgütlerimizin yapısı ve faaliyet alanı milli bir konsept ile sil baştan yeniden tanzim edilmiştir, Ordumuz O hantal yapıdan hızla uzaklaşmış, profesyonel bir ordu kimliğine kavuşmuştur. Gerek İstihbarat örgütlerimiz gerekse Ordumuzun yurtdışındaki başarılı operasyonları bu yeni durumun somut bir örneğidir.Bu yeni Türkiye’de İsrail’in Ülkemize saldırması kendisi için bir intihar saldırısı olacaktır, peki saldırı mı? Vallahi de Billahi de saldırır, İsrail ABD ve Batı Dünyasının bölgeye soktuğu bir kuduz köpektir, bu kuduz köpeğin kime ne zaman ne için saldıracağına bugün olduğu gibi efendileri karar verir. Bölgede bugün yaşananlar tam da bu karar iledir.
Dünyanın en ihtilaflı bölgesi Doğu Akdeniz bölgesidir, bu bölgede başta LEVİATHAN bölgesi olmak üzere hem deniz hem de kara şeridi boyunca Doğal Gaz ve Hidrokarbon yatakları ile dolu bir havzadır, İsrail bu Güney-Kuzey şeridi boyunca kan döküp soykırım yaparak ilerleyip kontrolü ele geçirince bu zengin enerji yataklarını da kontrol etmiş olacaktır, bu stratejik plan ABD ve Batı Dünyasının planıdır, İsrail sadece batı adına savaşan soykırımcı bir devlettir, sürekli gündeme getirilen Arz-ı Mevut rüyası ise Siyonistleri motive etmek için uydurulmuş mistik bir Yahudi rüyasıdır.
Doğu Akdeniz bölgesi güney-kuzey şeridi bu plan ile İsrail tarafından işgal edilse bile ihtilaflı bölgelerdeki sorun tümüyle çözülemeyecektir, Türkiye-Mısır ve Libya Doğu Akdeniz münhasır ekonomik bölgelerinde hak sahibidir, Türkiye bu bölgelerin tümüyle ABD ve Batı Dünyasının eline geçmemesi için şimdiden Mısır ve Libya ile stratejik işbirliklerine girmiş bu planları kısmen akamete uğratmış durumdadır.Bu durum Türkiye-Mısır ve Libya için aynı zamanda bir tehdit oluşturmakta bu üç ülkenin her an bir saldırı veya iç karışıklıklar ile devre dışı bırakılmasını ihtimal dahilindedir, Reisin kastettiği ihtimallerden biri de budur.
Bu yazı çok uzun bir köşe yazısı idi, aslında bölümler halinde yayınlamayı düşünüyordum, kısaltıp özet haline soktum, birçok ayrıntı ve ihtimali çıkardım, olası tehditlerin en akla yatkınlarını bıraktım, umarım bölgeyi ve olası tehditleri kendi gözlem ve somut örnekler ile anlatabildim, Reis’in tartışılan O sözlerine kendimce yorumlar getirebildim.
Yorum Yazın
E-posta hesabınız sitede yayımlanmayacaktır. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişdir.