ELVEDA DEMEYECEĞİM!
19 Nisan 2023, Çarşamba 11:31
Bahar gelince çeşit çeşit çiçekler açar. Meyve ağaçları taçlanır, dere tepe, sokak aralarına sıkışmış toprak parçaları renklere boyanır en narininden, en tonu güzel olanından. Bu yıl ramazan yağmurlarla başlayıp ruhumuzun da yıkanıp temizlendiği harika bir mevsime tanıklık etti. Biz de onun muhteşem uhleviyatına tabiki.
Kâh yemekleri yetiştirme mücadelemizle kâh bardaktan boşanırcasına yağan yağmur ve camilere yetişme telaşımız ile değerli anlar yaşadık yine. Her geçen yıla oranla, giderek artan temizlik; karnımızı, gözümüzü, dilimizi, ruhumuzu berraklaştırmaya çabaladı. Ne kadar başarabildik bilinmez. Diğer on bir aya rehberlik eden güzel ayın sonuna geldik, biraz buruk biraz vedalaşma tadında hüzünlü. Bayramın sevinci yaşadığımız kederi örtecek kadar kuvvetli değil artık. Keza sizler de benim gibi ‘ah o eski bayramlar’ deyiveriyorsunuz herhâlde. Aslında o eski bayramlar da bizim elimizde değil mi? Onları eski yapan da bizleriz değil mi?
Nice sultan aylar nice şenlik içinde geçen bayramlar kucakladık değil mi? Her biri gelip geçtikçe daha da farkına varmamız gerekirken varoluş sebebimizin, aksine daha katılaştı yüreklerimiz, omuzlarımıza beyaz güvercinler gibi konmuş güzellikler zaman geçtikçe bir bir uçup gittiler. Arkalarından bakakaldık sadece. Hani Yaşar Kemal diyor ya;
“Kuş uçmaz, kervan geçmez bir yerdesin.Su olsan kimse içmez,yol olsan kimse geçmez…”
İşte bu hal geldi başımıza. Giderek azaldı merhamet, adalet, ar, edep… Hakkaniyet kuşlarının soyları tükenmek üzere sanki. Uçmuyorlar, konmuyorlar… Kervanlar nerde dururlardı peki, nerde dinlenirlerdi? Ne ağaç gölgesi kaldı sahiplenmek gibi, ne bir yudum temiz su kaldı dürüstlük adına. İşte ramazan tam da bu nadide güzelliklerin tekrar tekrar alınlarımıza kalplerimize nakşedilmesi için her yıl bizlere verilmiş bir hediye. Armağanın sahibine şükürler ola!
Ebedi değil hiçbir şey, mesele bu kısa yolculukta güzel bir renk, hoş bir koku bırakabilmek, hâlihazırda açmış leylaklar gibi. Emanet her şey, sırası gelince kâğıdı da bırakacağız elimizden kalemi de. Hâlbuki hiç bitmeyecekmiş gibi yaşantılarımız. Bir telaş, bir kötülük, bir haksızlık, her yerde. Sanki hiç bitmeyecekmiş gibi telaşlarımız.
Düşünün; hiç karşılaşmadığımız biri, bir gün gelip elindeki fidanı uzatarak “Bunu benim için tutar mısınız?” dese, biz de kabul etmiş bulunsak bu emaneti. Bir koşu gidip su içecek olsa mesela, o fidanı tutarken üzerine titreriz, kırılmasın diye nazikçe tutar emanet olduğunu bile bile sahiplenir, içten içe bir sevinç, derin bir mutluluk duyarız değil mi?
İşte yaşamın içindeki her şey böyle emanet. Yaradanın verdiği ve bir gün alacağı sımsıkı tutmamız gereken emanet, kısa ya da uzun bir ömür. Vakit varken, henüz emanet alınmamışken gidip sarılmalı hayata ve sevdiklerimize sımsıkı… Eşyadan ziyade! Zira eşya sevgiyle yaşanmışlıklarla anlam kazanmakta, aksi tam bir muamma. Çünkü her hayat; bir varmış bir yokmuş kadar kısadır aslında.
Süresi kısacık olan bir yaşamın içine büyük sevdalar, güçlü yiğitlikler sığdırmak da elimizde, haysiyet ve asillik yoksunu bir hayat hikâyesi sığdırmak da…
Bu imtihan içinde asillik ne maddiyatla var olabilir ne de ünle. Zira ücra bir mahallenin yoksul bir mutfağında çok asil bir hanımefendi pencere pervazından etrafı izliyor olabilir dilinde şükürle. Tam tersi en lüks eğlence salonlarında sebebi varlığımızın farkında dahi olmadan zaman öldüren beyhudelik ile mayhoş olmuş nice fukara kişiler olabilir.
Yine de nimetler, bereketler, her sene yeniden, yeni baştan geliyor hepimize. Tekrar tekrar fırsat sunuyor temizlenmeye. Sanki hiç bitmeyecekmiş gibi yaşadığımız bu masallar, ertelemeler için imkân sunuyor bizlere. Daha ne kadar erteleyeceğiz? Hâlbuki bir sonraki ramazanı görecek miyiz belli değil bile tahminler.
Ne karınca zayıf olduğu için aç kalıyor ne de aslan, pençesinin gücü ile karnını doyuruyor. Rızık Allah’a ait. Kimine az kimine çok veriyor. Ama ikisini de imtihan ediyor. Az verdiğinden sabır, çok verdiğinden şükür istiyor. İnsan niyet ile nasip arasında ince bir çizgide yaşıyor. On bir ayın sultanını uğurluyoruz artık. İyisi ile kötüsü ile ama hep şükür ile sağlıcakla, en çok da sağlıcakla.
Son on günün itikafı hatırına, belki bayramın geliş sebebi ile içinde olduğu imtihanın zorluğunu seven, sabreden, şükür ile hemhal olmuş tüm güzel yüreklere selam ve sevgi ile. Asıl olan ramazanın güzelliğidir. Ramazan hangi mevsime denk gelse, o mevsim mevsimlerin en güzelidir. Denk gelen o yağmur en bereketli yağmur, denk gelen kar en temiz olandır. Baharın ilki olsun sonu olsun, ona gelen bahar en güzel çiçeklerin açtığı, en güzel manzaralı tabiatın varlığına şahit olduğumuz aydır. Bayramla müjdelenen, kendimizi ne kadar terbiye edebildiğimize bakıp, o kadar bayram edeceğimiz bir sultan ay. En güzel armağan.
Şimdi vedalaşma vaktidir, oruç vücudumuzu maddi artıklardan temizlediği gibi benliğimizi de manevi kirlerden arındırıp, paklanmışızdır inşallah. Bu vesile ile Kur’an ı Kerim’i merkeze alarak şekillenmiş medeniyetimizin ilkeleri doğrultusunda hareket etmeyi şiar edinerek, merhamet ve adalet şuurumuzun güçlenmesini temenni ederim. Allah’ın rahmeti, bereketi üzerimize olsun, gönül güneşimiz hiç solmasın, yüzümüz aydın olsun, güzel insanlarla yolumuz bir olsun.
Ellerin semaya, dillerin duaya, gönüllerin Mevla’ya yöneldiği mübarek Ramazan ayının hakkını vermek, onu devam ettirmek ile gerçek amacına ulaşmış olur. Tıpkı ramazan ayındaymış gibi diğer ayları da ince ruhlu ve tertemiz olmaya niyet ederek yaşamak… Üstelik bu güzelliği yaşarken yemek içmek de serbest. Daha nasıl olsun böyle hikmet!
Elveda demeyeceğim. On bir ay boyunca, tekrar Ramazana kavuşuncaya dek, nasip tomurcuklarının avuçlarımızda açtığı, yüreğimizden sevginin, hanelerimizden huzurun, bedenlerimizden sıhhatin eksik olmadığı en değerli aydaymışız gibi yaşamak ümidi ile.
Yorum Yazın
E-posta hesabınız sitede yayımlanmayacaktır. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişdir.
Facebook Yorum