sohbet odalarıdini sohbetleromegle tvtürk sohbetdini sohbetcinsel sohbetçanakkale psikologtıkanıklık açmagaleri yetki belgesi nasıl alınıryalama taşıbets10 girişdeneme bonusu veren sitelerdeneme bonusudeneme bonusu veren sitelerdeneme bonusu
Elazığ
26 Aralık, 2024, Perşembe
  • DOLAR
    34.06
  • EURO
    37.74
  • ALTIN
    2730.4
  • BIST
    9833.22
  • BTC
    57646.840$

ÇÖZÜM ÖZÜMÜZDE

02 Kasım 2023, Perşembe 16:16

ÇÖZÜM ÖZÜMÜZDE

 

             Bir yerlerde yanlış bir şeyler olmalı. Eksik, kusurlu ya da henüz düşünülmemiş. Çağdaş eğitim anlayışını yanlış anladılar. Çağdaş, yaşanılan asra eş olmalıydı, bilime yakın, entelektüel ya da yenilikçi. Ama bu, geleneksellikten uzaklaşmak değil, gelenekselliği zamanın arzıyla harmanlamak olmalıydı.

 

               Seksenli doksanlı yıllarda öğrenci olmak… Eskiden okullarda kıyafet terbiyesi vardı. Ayakkabılar kundura, etekler diz altı ve ütülü, saçlar iki örük ve siyah lastik toka, spor ayakkabı sadece Beden Eğitimi dersinde giyilirdi. Sabah okul bahçesinde sıra olunca ya da sınıfta sık sık kontroller vardı.

 

             Öğretmenlerin cebinde ya da çantasında bir not defteri,  her an bir sözlü notu, her an bir artı veyahut bir eksi gelebilirdi. Bu sebeple bugün anlatılacak konu akşamdan çalışılıp gelinirdi. Öyle parmak kaldıran değil, öğretmenin seçtiği kişi olurdu talihli. Çoğumuzun annesi babası ne zaman yazılımız var bilmezdi, ders programından bihaberdi.

 

                 Sabahları bahçede sıra olunurdu. Pazartesi sabah, Cuma çıkışta müdür konuşma yapardı. İstiklal Marşı asla isteksiz ve sessiz okunmazdı. Her defasında Kurtuluş Savaşı yeniden başlamış sanır, çantaları değil de top tüfek taşır gibi, o heyecanla sınıflara doluşurduk. Öğretmenler odasını şöyle geçerken kapı arasından görmüşsek bilirdik.

 

             Resmi bayramlarda bandolu yürüyüşler ile salına salına statlara ya da salonlara varır, coşkulu kutlamalar yapardık. İlçelerde şehirlerde folklor yarışmalarına, voleybol müsabakalarına katılır, resim, şiir, kompozisyon dereceleri alırdık. İş Eğitimi derslerinde batik boyama ile desenlenir, kozalaktan kuğu yapardık. Kartpostallara yazılar yazar, akrabalarımızın ellerinden öpüp, sevgi saygı ve hürmetle postanenin yolunu tutardık.

 

             Komşulara,  pişen yemekten götürür, büyükleri görünce başımızı öne eğer, önümüzü iliklerdik. Sevdiklerimizin ocağına ateş düşse, dumanı mahallenin bacalarından çıkardı. Ağıtlara ortak, halaylara zılgıt olur, yokun varı olurduk. Velhasıl sevgiye, merhamete, edebe giden yolda gönüllü birer yolcuyduk.

 

             Hem eleştirilecek hali vardı o günlerin hem kutsayacak değerleri. Daha öncesine varırsak, köy enstitüleri. Türkiye’nin dünya eğitim sistemine kazandırdığı bize ait tek yapıydı. Köyde yaşayan halka eğitim vermek, onları bilinçlendirmek için, kırklı ellili yıllarda devrim niteliğinde bir gelişmeydi bu. Sonucunda da birçok değerli eğitimci kazanıldı. Neden mi? Köy Enstitüleri’nde hayvan ve bitki bakımı, ağaçlandırma, çiçeklendirme, yol yapma, su kanalı açma, bataklık kurutma, bisiklet, motosiklet, otomobil kullanma, yürüyüş, kürek çekme, kantin, kooperatif tesis etme gibi derslerin yanı sıra; halkoyunları, jeoloji, gazete, radyo, dergi takibi gibi dersler de okutuluyordu. Kendi köylerine dönerek sembolik ücretlerle görev almayı kabul eden öğretmen adaylarının eğitildiği bu sistem, modern ve seküler bir eğitimi beraberinde getirdi. Şimdi düşünün, bu sistem devam etse nasıl bir nesildik kim bilir?

 

             Eğitim, dünya ülkelerinin gelişmişlik seviyelerinin en önemli kıstasları arasında. Dünya çapında PISA, TIMSS gibi testlerle yapılan yeterlilik ölçümleri, eğitimde modern teknolojilere dayalı reformların ülke bazında sonuçlarının görülmesinde önemli rol oynuyor. Ölçütler testler olunca sıralamada yerimiz oldukça fena. İyi sıradaki ülkeler ancak kendilerine özgü sistemlerle çözüm bulmuş başarıyı yakalamışlardır. Kendi milli değerleri ile çocukların ilgi -  ihtiyaçlarına göre müfredatlarını harmanlayan ülkeler eğitim alanında, bayraklarını altın bronz ile çerçevelediler. Öğrencileri merkeze alıp, milli değerleri ile yoğrulup başardılar.

 

              Bizde mi? İlkokuldan başlayalım; öğrencinin çantasını anne hazırlar oldu. Kitabını getirmeyen öğrenci, annesini öğretmene şikâyet etmekte. Bağcığı çözülmüş öğrenci, onu bağlayamaz halde, yemekhanedeki öğrenci yemeği yedirsin diye anne babayı beklemekte.

Türkçeyi güzel kullanan öğrenci sayısı pek nadir, çocuklar kendini ifade etmede biçare.

Ortaokul; hani biraz kendilerine gelmiştir dediğimiz basamak. Cesaret az, sebat, istek, coşku tükenmiş. Aile ve ardından aldığı sınıf eğitimi ile şekillendirmenin çok zor olduğu zamanlar. Milli değerler kayıp, hoşgörü ve sorumluluktan bihaber. Bu işin sorumlusu sadece öğretmenmiş gibi yanlış bir algı…  Lise; artık gençlik yılları, tarih edebiyat müzik merakından ziyade, boş uğraşlar peşinde, bir an önce para kazanma isteğiyle çare arayan gençler ile dolu.

 

              Neden mi? Gökten inmiş muamelesi yaparak koruduğumuzu sandığımızdan, yaşlıyı görünce yardımına koş demediğimizden, ayakta bekleyen büyüğüne yer ver demek yerine, sen otur kalkma dediğimizden. Kitap almak için para biriktirmek yerine, reklamlardan arkadaşta komşuda gördüklerimizi almaya çalıştığımızdan. Akşam çayımızı yudumlarken, ülke – dünya klasiklerini henüz okumamış olmanın hayfını yaşamaktansa, arabanın modelini yükseltmeyi, bir altın daha fazla alabilmeyi konuşmaktan. “Müzik, beden, resmi ne yapacaksın oğlum kızım, illa ki doktor olacaksın, illa ki şu üniversiteyi seçeceksin” cümlelerinden…

 

 

Köklü bir değişim şart. Sınıf öğretmeninden dal öğretmenine, okul müdüründen il müdürüne, bakanından en yetkilisine, kitabından müfredatına kadar… Bir ülkenin her birimini düzeltirsin de muvaffak olamazsın, ta ki eğitimi düzeltemediğin müddetçe. Yeni nesil tüm çalışmalar, söylemler ve uygulamalar gelişimsel özellik göstermektedir. Yeni ve ilerlemeci her felsefe özünde milli bir benlik taşır. Kopya edilmiş hiçbir yenilik hareketi eldeki resme uygun bir çerçeve olmaz. Tarihine, coğrafyana, geleneklerine ve değerlerine uygun gelişimsel bir model ancak başarı ile sonuçlanabilir. Ortak çaba üzerine kurulmuş her hedefe ancak birlikte hareket ettikçe ulaşılabilir.

 

            Adalet, hukuk, sağlık, siyaset, hizmet ve diğer tüm sektörlerin iyileşmesi ancak iyi bir eğitimle zaman içerisinde gerçekleşebilir. Diğer alanlarda yaşanan geçici başarılar, eğitim ülkenin değerleri üzerine inşa edilmedikçe geçici olacaktır. Bu anlamda başta aileler olmak üzere, bu taşın altına elini koyması gereken tüm bireyler olarak bireysel çıkarlarımızdan ziyade, ülke çıkarlarını, zevk - i sefamız yerine geleceğimizi düşünmeli, üstümüze ve sorumluluğumuza düşen payımızı almalıyız.

 

             Daha iyi bir gelecek, daha yeşil ve temiz bir çevre, daha çok okuyan, daha yardımsever ve bilinçli bir nesil için, önce değerlerimiz ve onunla bütünleşmesi gereken yenilikçi eğitimimiz olmalı.

 

              “ Mükemmel değil, merhametli çocuklar yetiştirelim. Karıncaları ezmeyen, ağaç dallarını kırmayan, çiçekleri ezip geçmeyen, sevgiyi hissetmeyi ve hissettirmeyi bilen çocuklar… “

 

 

                Kendilerinden olmayanı da ana bacı bilen, ağabey baba bilen,  verilen değeri görebilen ve en çok da mert kızlar, merhametli erkekler yetiştirelim, sevdiğini, sevgisini, inancını, ülkesini, değerlerini sahiplenen. Çünkü özünde eksiklik olunca hiçbir iş hiçbir şey tam gerçekleşmez. Özü eksik olanın sözü de kısık çıkar. Asıl başarı, kendi değerlerine sahip çıkıp, onun üzerinde inşa edilen temeller ile atılır. Hangi alanda olursa olsun, özü sözü bir yaklaşım taklit edici anlayıştan çok daha etkili ve gerçekçi bir programlamadır. Bu sebepledir ki; aslında herkes dâhidir. Ama siz kalkıp bir balığı ağaca tırmanma yeteneğine göre yargılarsanız, tüm hayatını aptal olduğuna inanarak geçirecektir.

 Her genç özel ve tektir.

Sistem, gencin meyil ve yeteneklerini gün yüzüne çıkarıp onları yönlendiren hamleler başlatmalı ivedilikle. Her birinde sere serpe yatan madeni işleyen… Farklılıkları koruyan… Düşünce yapısı eşsiz, dünyaya başka gözle bakıp başka yorumlayan, olağan dışı şeyler ortaya koyan fertleri yetiştiren… Yaratıcı, yenilikçi, eşitlikçi… Bunları yaparken özgün, disiplinli ve kendi değerlerine sahip çıkarak elbette. Dünyanın bir çok yerinde Selçuklu, Osmanlı eğitim anlayışının araştırılıp uygulandığı günümüzde, anlıyoruz ki çözüm özümüzde.

 

Yorum Yazın

E-posta hesabınız sitede yayımlanmayacaktır. Gerekli alanlar ile işaretlenmişdir.

Facebook Yorum