Bizim de Kendimize Bir Ödülümüz Olmalı!
26 Aralık 2024, Perşembe 11:52Her yıl birçok kategoride ödüller veriliyor. Sanat; spor, müzik, edebiyat, tiyatro, sinema bunların başında geliyor.
Emek verilmiş, üzerinde hassasiyetle çalışılmış, hem kendi başına sanat değeri taşıyan hem de toplumsal önemine binaen öğüt veren ve farkındalık oluşturan eserleri meydana getiren sanatkârlara hak ettikleri değerler verilmiş oluyor.
Yakın zamanda cumhurbaşkanlığı kültür ve sanat ödülleri verildi. Buna göre; Bilim Kültür alanında Gönül Tekin, Günay Kut, edebiyat alanında Fatma Karabıyık Barbarosoğlu, müzik alanında Ahmet Özhan, sinema alanında Göksel Arsoy, tiyatro alanında Turan Oflazoğlu, kütüphanecilik alanında Ramazan Minder, zanaatlar alanında Salih Balakbabalar büyük ödüle layık görüldü, Vefa ödülünün sahibi ise Halit Refiğ oldu.
Her birinin yaptığı çalışmalar gerçekten takdire şayan. Yaşamını, üzerinde çalıştığı esere göre şekleden insanlar hepsi:
Mesela Yirmi beş yılını Atatürk kitaplığına vakfeden, şimdilerde Sultan Abdülhamit Han'ın kurduğu Türkiye'nin ilk devlet kütüphanesi olan Beyazıt Devlet Kütüphanesi'nin müdürlük vazifesini yürüten Ramazan Minder'e kütüphanecilik ödülü verildi. Demokrasi tarihimizin utanç vesikalarından biri olan 28 Şubat sürecinde, Sultan Abdülhamit Han'ın Yıldız Sarayı'ndaki kütüphanesine ait 4 bin 500 kitap kendi tarihlerine düşman olanlar tarafından maalesef çöpe atılmış. İçinde nadir eserlerin de yer aldığı bu kitapların tamamını Atatürk Kitaplığına kazandıran Ramazan Minder, Medine müdafi Fahrettin Paşa, Hamidiye kahramanı Rauf Orbay ve daha nice tarihi şahsiyetin şahsi arşivlerini satın alıp Atatürk Kitaplığına taşımış. Beyazıt Devlet Kütüphanesi'ndeki yazma ve matbu eserlerin bakımı ve restorasyonu için fedakârca çalışan Minder, dijitalleştirme ve kataloglama faaliyetleriyle sosyal mekân düzenlemeleriyle kütüphanelerimizin modernize edilmesinde öncü bir rol oynamış. Bu ödülü anasının ak sütü gibi hak etmiş.
Bir diğer ödül sahibi Türk Edebiyatına damga vuran tiyatro oyunlarını şiirleriyle, denemeleriyle, senaryo ve çevreleriyle besleyen Turan Oflazoğlu; kültür ve sanat dünyamızda eşsiz bir yer edinen, güçlü yazarlarımızdan biri. Bir eserinde, 'Dünyanın açtığı en güzel çiçek olabilecekken dünyanın bağrını oyan bir yara olmakta insan.' Diyor. Evrensel temaları yerel ve kadim değerlerle işleyen bugünün manzarasını, tarihi olay ve şahsiyetlerimizle eşleştiriyor. Turan Oflazoğlu, geniş perspektifi ve engin birikimiyle bu ödülü hak eden diğer bir yıldız…
Edebiyat Ödülü ise bu yıl Fatma Karabıyık Hanımefendi’ye verildi. Yazı hayatına çok erken bir çağda, 18 yaşında adım atmış Fatma Barbarosoğlu; hikâye, roman, deneme, makale, mülakat ve köşe yazılarıyla Türk Edebiyatı'nda yer edinen isimlerden. Eserlerinde modernizm-gelenek ilişkisini, yabancılaşmayı bilhassa kadınların toplumdaki yerini, karşılaştıkları sorunları, sevgiyi, dostluğu ve diğerkâmlığı sosyolojik bir bakışla etkileyici bir üslupla ele almış. 'Benim ağacım, benim tohumum kelimelerdir' diyor.
Ödül alan her bir sanatkârın hayatına çalışmalarına göz attığımda hayranlıkla okudum her birini. İnsan yediğinin mizacına, okuduğunun etkisine girer denilir. Sanat büyüleyici bir mekanizma; neyin uğraşı içerisinde iseniz sizi o şekle sokuveriyor.
Hazır ödüllerden bahsediyoruz, geçen ay sinema onur ödülünü alan Füsun Demirel ve konuşmasından da bahsetmek isterim:
Demirel, ödülünü oyunculuğunu çok beğendiğim Demet Evgar’dan alıyor. Evgar’ın Figen Hanım için kullandığı cümleleri dinledikçe keyif aldım. Dopdolu bir kadın belli ki; şöyle diyor:
“Füsun Demirel aynı zamanda sadece sanatı ile değil, oyunculuğu ile değil, çevirileri ile meslektaşlarına ve tiyatro sanatına çok büyük değerler katmış biridir. Meslektaşlarının hakları için meslek hayatının ilk günlerinden itibaren sahada mücadele etmiş biri, ben konservatuara kendisinin çevirileri ile hazırlandım, her zaman bir ilham kaynağıydı.”
Bir kadının hemcinsinden bu övgülerle söz edebiliyor olması beni ayrıca mutlu etti açıkçası ve değerli sanatkâr hazırlamış olduğu konuşma ve sempatisi ile inanılmazdı:
“Dünya döndükçe dünyanın herhangi bir köşesinde yaşanan açlık, savaşlar, şiddet, ayrımcılık, ırkçılık, göçler ve her yeri saran adaletsizlikler ya da tam tersi cesaret, onur, dayanışma ve sevgi, aynı anda yüreklerimizi delen aynı anda ağlatan ve sevindiren olaylardır ve bunların tamamı biz sanat üretenleri kışkırtmaya devam ediyor. Her zaman şu düşünceyi tekrarladık; insanların üzerine çevrili acımasız silahlar bilgi ve düşünceden yoksun bırakılmış halkları esir almaya devam ettikçe bizler daha çok üretmeliyiz. Çünkü ancak böyle gelecek kuşaklara gerçeklerden bahseden belgeler bırakabiliriz. Yoksa bırakalım bir virüs gibi hayatlarımızı saran teknoloji harikası aygıtlar ve sosyal medya rengârenk insan dramlarını her dakika yeniden yaratıp, allayıp pullayıp önümüze koysun. Bırakalım insanların boğazlanışı gündelik bir olay gibi izlensin. Bırakalım adaletin olmadığı yerde kültürel ve ahlaki çürüme bir bataklık gibi içine alsın herkesi. Bırakalım tüm yaşananlar üzerine düşünmek, eleştirmek, soru sormak gibi seçenekler hızla yok edilsin. Tüm insanlık olarak her şeye boyun eğelim; susalım, susalım. Susalım ve bırakalım mı?”
Hem fikreden hem soran konuşması ile dikkat çekici, ilaveten ders vericiydi. Bence bu ders henüz kendisi kadar tecrübe edinememiş, yurt dışında ödül almak için mikrofonu elde etme şansı yakalayarak ilk fırsatta ülkesini karalayıcı konuşmalar yapan yetmelere idi. Çünkü eleştirinin kendi içinde de yeterince usturuplu ve yerinde yapılabileceğini gösterdi. Üzerine haykırılacak o kadar konu varken evde kendisini izleyen köpeğine selam söylemeyi seçen vurdumduymaz karaktereydi.
Ödüller pekiştirici etki yaratıyor şüphesiz. Hangi dalda olursa olsun iyiye güzele ulaşmak yolunda teşvik edici bir güce sahip. Bu ödüllere layık görülen kişiler de bizlere ilham oluyor. Hayatın gidişatı içerisinde, sadece temel ihtiyaçlarımızı karşılayıp, bir kedinin başını okşamadan, bir ağaç dikmeden, bir yardım eli uzatmadan, bir eser bırakmadan, vardığımız yere katkımız olmadan, zülfü yâre dokunarak sona varmamalı.
Bizlerin de okuyacağımız türkümüz, boyayacağımız tablomuz, alacağımız sayımız setimiz, okutacak bir kitabımız, oynayacağımız bir sahnemiz olmalı. Olmalı ki; savunacak davamız, söyleyecek sözümüz kendimize bir ödülümüz olsun.
Yorum Yazın
E-posta hesabınız sitede yayımlanmayacaktır. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişdir.
Facebook Yorum