sohbet odalarıdini sohbetleromegle tvtürk sohbetdini sohbetcinsel sohbetçanakkale psikologtıkanıklık açmagaleri yetki belgesi nasıl alınıryalama taşıbets10 girişdeneme bonusu veren sitelerdeneme bonusudeneme bonusu veren sitelerdeneme bonusu
Elazığ
26 Aralık, 2024, Perşembe
  • DOLAR
    34.06
  • EURO
    37.74
  • ALTIN
    2730.4
  • BIST
    9833.22
  • BTC
    57646.840$

BİR RÜYA BİL

08 Mayıs 2023, Pazartesi 15:51

          “Tut ki doğuyu batıyı zapt ettin. Her tarafın saltanatına sahip oldun. Mademki saltanat kalmayacak, sen onu bir şimşek farz et; çaktı ve söndü bil.

           Ey gönüllü uyuyan! Ebedi kalmayacak mülkü, bir rüya gibi bil.”

           “Her şey gelip geçici ey gönül. Bak, az önce aldığın nefes bile geldi geçti. Sen baki olana razı ol.”

             Vazomda mevsimin en güzel çiçekleri, en sevdiğim kitaplarım sağımda solum, radyomda eski bir şarkım:

            “Elemsiz yürü geç bu dünya seferinden. Allah’ım korusun yeryüzünün şerrinden.” Nağmeler etkileyici geliyor, müziği ile birleşince iyice etki bırakıyor gönlümde.

             Eskisi kadar üzülmüyorum olan bitene. Yüzümde hafif bir gülümseme beliriyor biliyorum. Bir yudum çay alıyorum fincanımdan. Dantelden yapılmış perdeleri aralayıp gökyüzüne bakıyorum bol bol. Ferahlık verir sema insana. İlaç gibi gelir rengi, sonsuzluğu. Ya da çocukken O’nu hep gökyüzünde bildiğimizden olsa gerek, deva gibi gelir.

             En inandığımız ümitlendiğimiz yerlerden kırılma hissini yeniyorum.  Doğunun batının sahibi tek, neye bunca keder tasa, boşu boşuna hayıflanma? Madem geçici bu dünya, değer mi bunca hayal kırıklıklarına?

            Yüzü nurlu bir kişiye sorarlar. “Yüzünüzde bir nur, ruhunuzda bir dinginlik var. Nasıl böyle güçlü ve huzurlu olabiliyorsunuz?” Cevaben;  “Otururken otururum, kalkarken kalkarım. Yemek yerken sadece yemek yerim. Duadayken sadece işime bakarım.” der.

           Bunca hız, bunca sabırsızlık, bunca teşkale… Erkenden saçlarımızın beyazlaması, kaşlarımızın çatıklaşması, ellerimizin otuzlu yaşlarda titremesi… Sakin sakin hayatın tadını çıkarıyorum. Çok hızlı gidersem manzarayı kaçırırım biliyorum. Telaşlarımı bıraktım temelli. Nereye ne için gittiğimi biliyorum.  Otururken kalkınca yapacağımı, öğle yemeğinde akşam yiyeceğim yemeği,  akşam izleyeceğim filmi düşünmüyorum artık.  Yaşam büsbütün bir sakinlik istiyor sanırım.

        Evrende küçücük olan dünya bizim gözümüzde ne kadar büyük değil mi? Hâlbuki dünyayı bize büyük gösteren bizim küçüklüğümüz. Hırsımız, sabırsızlığımız, bencilliğimiz bize dünyayı çok büyük gösteriyor.

       “Yokluk çölünden varlık pazarına bir kefen almak telaşı ile gelmiş birkaç çıplak… İşte insan bu…” Ne güzel demiş İranlı şair.  Biz aslında bu kadarız işte. Noktadan daha küçük, dünyaya sığmayacak, onu kendimize dar edecek kadar büyük…

       Bir geldik, bir gidiyoruz işte. Kendi havamda; biraz gri, biraz dalgın. Dünyanın geri kalanı gibi olmaya çalışmadan kendim gibi… Yaşamak böyle olmalı zaten. Yaşadığının farkında olarak, “bir hiç için bir sürü gürültü…” çıkarmadan yaşamak… Değiyor mu kendimizi bunca tüketmeye? Değmeyecek pek çok şeye ne kadar da çok değer yüklüyoruz değil mi? Kalp kırıklığımız, hayallerin boşa çıkması hep bu dünyaya dair değil mi? Ne kadar da beyhude diyorum şimdi. Avuçlarıma üflediğim dualar var, maneviyat beşiğinde sallanıp duruyorum, bir o yana bir bu yana. Bir de ninni var Anadolu türküleri gibi içten. Öyle ninniler ki bir gün temelli bir uykuya daldıracak hepimizi. Günün birinde “ nereye gitti benim ömrüm, bütün o güzel senelerimi cebimden mi düşürdüm yoksa?” diyeceğiz. Arada bir durup zamanımızdan kime ne kadar verdiğimize bakalım.  Belki bu, bize vaktimize ne kadar sahip çıkmayı öğrettiği gibi, başkalarının vaktini çalmamayı da öğretir. Kim bilir!

          İnsan bazen başkaları için en iyi yolu değil, kendi ve geleceği için en doğrusunu seçiyor. O da sakinlik. İşte o dinginlik insana doğru kararlar vermesinde, doğru seçimler yapabilmesinde yol gösterici oluyor.

        Bazen haftalarca, yapılacak, söylenilecek, durup düşünülecek şeylerin birikimini yaparız. Yapacak, durup düşünecek, telafi edilecek, söyleyecek, belki de oturup uzun uzadıya susacak pek çok şeyimiz var aslında.  Susmak; bazen en iyi ilaç; zor ama etkili bir derman.

        “Hayatım hakkında hiç karanlık yazılar yazmıyorum, siz de yazmayın. Yorulmuyorum, siz de yorulmayın. Acıyla uğraşacak yerlerimi yok ettim, siz de edin. Şimdi birçok sayfasını atlayarak bitirdiğim kitabın başından başlayabilirim.”

        Başından başlayabilir miyiz hepimiz? Hiçbir yeri zapt edemeyeceğimiz bilinci ile bir çiçeğin açılış anına şahitlik edip, acizliğimizi idrak edebilir miyiz? Bir kelebeğin kanatlarının nakışında ilahi gücü görüp, kendi sanatkârlığımızın sınırını bilebilir miyiz? Asıl saltanatın sahibi varken, nasıl beyhude bir sahiplenişin içinde olduğumuzu görebilir miyiz?

        Ey gönüllü uyuyan! Ebedi kalmayacak mülkü, bir rüya gibi bil!

        Tut ki doğuyu batıyı zapt ettin. Her tarafın saltanatına sahip oldun. Mademki saltanat kalmayacak, sen onu bir şimşek farz et; çaktı ve söndü bil. 

“Bu dünya hayatı, sadece bir oyun ve (eğlence türünden) tutkulu bir oyalanmadan ibarettir. Gerçekten ahiret yurdu ise, asıl hayat odur.”

      Bir rüya misali gelip geçecek olanı, sadece bir bakımlık manzara bil.

 

 

 

 

 

 

 

Yorum Yazın

E-posta hesabınız sitede yayımlanmayacaktır. Gerekli alanlar ile işaretlenmişdir.

Facebook Yorum