BEYHUDE
22 Aralık 2023, Cuma 14:57
“İnsan öldüğünde en yakınının, en sevdiğinin unutma süresi on sekiz aymış. Yani on sekiz ay sonra acısı diner, sizi tatlı bir anı olarak anımsarmış. Düşününce içim acıdı bir an. Değer verdiklerimin, çok sevdiklerimin, "onlar olmadan nasıl olur?" dediklerimin beni on sekiz ay sonra unutacak olması...
İyi bir iş, geniş bir ev, bir araba, emeklilik hayalleri, “hele şu da olsun ” derken bir bakıyorsun hayatın sonuna gelmişsin. Lakin bizim yaratılış sebebimiz araba, ev, bağ, bahçe değil ki... Hiçbir değer üretmeden, iz bırakmadan yaşanan bir hayat seksen yıl değil de sekiz yüz yıl olsa ne yazar ki? On sekiz ayda unutulduktan sonra...
Yazık oluyor bize. Beyhude dolanıyoruz yeryüzünde:
-İnsanın yetiştirdiği öğrencileri olmalı, öğretmen olmasa bile...
-Yazdığı bir kitabı olmalı en azından, ya da yazmaya niyetlendiği...
-Tanımadığı, adını bile bilmediği insanlarda iz bırakmışlığı olmalı...
-Birileri çevirmeli yolunu “Siz beni tanımazsınız ama ben sizi tanıyorum, siz benim hayatımı değiştirdiniz” demeli yıllar sonra...
-İnsanlara selam vermekten korkmak şöyle dursun, tanımadığı onlarca insanın yüreğine dokunmalı, sohbet etmeli, dertleşmeli, arkadaş olmalı...
Velhasıl kelam eşyaya ve kula kul olmak değil, iyi ve verimli bir insan olmak önemli. Ah bu dünya telaşesine çok fazla aldanışımız yok mu? Mezardakiler de aynısını yapmıştı. Bir şans daha verilse, aynı hataya düşerler miydi?”
Ne kadar da boş geliyor her şey böyle düşününce. İyiden iyiye anlıyoruz niye bu dünyaya geliş, inişli - çıkışlı bu yollar, yüksek - kısık sesli bireyler, acı – tatlı olaylar, durumlar... Meğer on sekiz aya sığıyormuş en unutulmaz hatıralar, an hüzünlü anılar…
Sona yaklaşınca, iki üç saniyelik bir film şeridi gibi gözümüzün önünden geçen bir film bandı olacak her şey. O kadar kısa. Sabırsızlıktan öldüğümüz, bir an önce olsun diye beklediğimiz her şey çoktan akıp gitmiş olacak, su gibi. Akan suya bent olunabilir mi? Olacağa set koyulabilir mi?
Mademki bir geldik bir gidiyoruz, mademki en zenginleri, en çok yaşayanları, en inananları, en mükemmelleri veda edip gitti, çok beyhude değil mi hiç bitemeyecekmiş gibi bu aldanışlarımız? Bir sahne oyununun bize düşen payını oynuyoruz. Sahnenin yeri, figüranları, başrolleri, süresi, konusu belli. Bize verilenle en iyiyi ortaya çıkarabilmekte maharet ve düşünün ki hiçbirimizin rolü bir değil. Sonunda ortaya çıkardığımız her ne ise sadece o kadar işte.
Böylesi kısa, böylesi beyhude bir yaşam içerisinde asil davranabilmek en güzeli olsa gerek. Kaybettiğini bildiğin yerde ısrarcı olmamak gerek, zira bu yol ısrarcı olacak kadar uzun değil, her biri bir imtihan, yeni bir soru belki de.
“Bekleme, güçsüzler öyle yapar” diyor Shakespeare. Beklemek, bir kelebeğin beklemesi gibi olacaksa, asla durma orda, kelebeğin ömrü ne ola? Kapanan kapıyı bir daha çalma, kapanan kapıyı bir daha çalacak kadar yol yok önümüzde.
Dünya sadece ilk yaratıldığında saf idi, zamanla kirletilmesi insanoğlundan. Bu yüzdendir böylesi aşağılık bir yer olması. Kötülüğün baş tacı edilip, iyiliğin çılgınlık sanılması da bu yüzden. Ne de olsa şeytan da işine geldiğinde Kutsal Kitap’tan örnekler verebilir ve cehennem boş, şeytanların hepsi burada…
Öylesi kısa ki bu hayat dediğimiz yol, her düşünceyi dile getirmek boş, yakışmayan düşünceleri hayata geçirmek ahmaklık… Samimi olmak güzel, fakat asla basit davranmak değil. Mesafe güzel, asil davranmak her işin hem tacı hem başı.
Yol epeyce kısa; yaşarken geçmiyormuş gibi görünen günler hayat çerçevesi içinde sadece bir nokta. Ne kendini yormaya değiyor ne de kalp kırmaya. O yüzden olsa gerek Peygamber Efendimiz kalp kırmanın Kâbe’yi yıkmak gibi olduğunu söylüyor.
Altı üstü on sekiz gün acımızı içten içe yaşayacaklar, yavrusunu kaybeden anne yaşamaya devam edebiliyorsa, bittiği yerden çiçekler yeniden açabiliyorsa, beyhude her şey beyhude.
Hepimizin aradığı huzur… Kimine göre sağlıkta, kimine göre parada, kimine göre sevmekte ya da şan şöhrette… Huzur, asıl olanı bulduğunda…
Huzur ancak gökyüzünde, bizler ise yeryüzünde. Beyhudedir her şey bu yeryüzünde. Mesele ne götürebildiğimiz, ne sırtlandığımızda. Herkes ateşini bu dünyadan götürür en nihayetinde. Ateş olup, ne bu hayatta birini yakmak için ne de ateşi buradan götürüp kendini yakmak için değer bu beyhude dünya.
Bugün ölsek, yarın hayatın devam edeceği bir yerdeyiz işte, bu kadardı ömrü diyecekler. Ağlamalar sızlanmalar on sekiz gün kadar. Asil geldik dünyaya, tertemiz bir sayfayla. Asil ayrılmalıyız bu savaş meydanından. Zira ne denli beyhude olduğunu anladığında, çok geç olmadan. Severek, sevilerek iç huzuruyla…
Yorum Yazın
E-posta hesabınız sitede yayımlanmayacaktır. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişdir.
Facebook Yorum